Okulumun yakınındaki bir lokantanın giriş katını üçüncü dalgamsı bir kahveciye dönüştürdüler. Bu sabah ders çalışmak üzere buraya oturdum ve bir duble espresso söyledim. Siparişimi alan arkadaş da tezgahın arkasında duran bir teyzeye “double espresso” diye seslendi, teyze öğütücüsüyle, tamperiyle baya baya espresso yaptı. Olayın daha da eğlenceli kısmı ise önüme gelen espresso, belki çekirdek biraz daha kaliteli olsa, Cihangir’de içtiklerimle yarışacak seviyede olmasıydı. Peki bu teyze nasıl bir sürecin sonunda espresso makinesinin arkasına geçti?
İnsanın adaptasyon becerisi beni her zaman şaşırtıyor. Babaannem 1930’larda başlayan hayatına Facebook üzerinden yılbaşı GIF’leri göndererek devam ediyor mesela. Böyle değişiklikler karşısında dumur olmayı bir kenara bırak öyle ya da böyle uyum sağlayabiliyor olmamız takdire şayan. Bunun gibi, belki de eskiden çay dolduran veya gözleme açan bir teyzenin Cihangir hipsterları ayarında espresso yapıyor olması beni kendi hayatıma bakmaya itti. Böyle bir dönüşümü idare edebilir miydim? Ya da böyle bir dönüşümü kabul eder miydim?
Bu noktadan itibaren kendimden emin şekilde laga luga yapacağım.
Adaptasyon becerilerimizin gelişkin olmasının bir sebebi de bunun bir kaçış yolu olması. Bu kaçış, gruba adapte olmak şeklinde olabileceği gibi gelişen yeni durumu kabullenmek olarak da kendini gösterebilir. “Değişimin parçası olun!” gibi laflar kulağa hoş gelse de bir yandan değişimin dışsal bir şey olduğunu dikte ediyor. Adına değişim kararı verilmiş ise bir kişinin değişimin bir parçası olması açık fikirlilik, akışkanlık ya da modernlik olarak mı değerlendirilmeli? Peki buna karşı koyan kişiyi de muhafazakar olarak mı nitelendireceğiz?
Belki de teyzenin kendini tanımlayışı o lokantada çalışmaktı. O lokantanın dönüşümü teyzeyi de dönüştürdü. Yani kendini tanımlarken esas aldığı şeyin değişime konu olması teyzeyi değişimin bir konusu haline getirdi. Değişim üzerinde kontrolü olmayan teyze de insanın müthiş adaptasyon becerisi ile “değişimin bir parçası olarak” gayet düzgün bir espresso yapmayı öğrendi.
Mi acaba?
Küçük bir şirkette çalışan ve hayatını Python/Django ile web uygulamaları geliştirerek kazanan biriyim. Kendimi bu şekilde tanımladığımda ne kadar çok şeyin değişimine karar verilmesi beni de iradem dışında değişmeye zorluyor.
Yeniden deneyelim: Sistemlerin özerk bir şekilde kendini yönetmesinden ve birbirleriyle uyum içerisinde çalışmasından zevk alıyorum. Bilgisayar da böyle sistemler inşa etmek için çok ulaşılabilir bir platform.
Her anımız, kendimizi tanımlayarak veya kafamızdaki tanımı perçinlemek için araçlar arayarak geçiyor. En azından kendimizi tanımlarken özümüzden başka bir şeyi kullanmamak, hayatımızda da özümüzden başka bir iradeyi tanımamaya yol açabilir.
2018’in herkes için güzel geçmesi niyetiyle.